Tigris Diyalogları CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel’i Konuk Etti

Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin uzun zamandır yürüttüğü ‘Tigris Diyalogları’ toplantıları serisine, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Özgür Özel katıldı. Pandemi nedeniyle bir süredir internet ortamında gerçekleştirilen toplantılar, kademeli normalleşme süreciyle birlikte, bu kez Diyarbakır’da yüz yüze gerçekleşti. Sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin, insan hakları savunucularının, gazetecilerin, aktivistlerin ve akademisyenlerin katıldığı toplantıda iktidarın politikaları, yeni anayasa tartışmaları, insan hakları eylem plânı ve CHP’nin tutumu tartışıldı. Toplantıya CHP İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu da katıldı.

Toplantının Satır Başları

DİTAM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Av. Sedat Yurtdaş moderatörlüğünde Özgür Özel ile yapılan toplantı, DİTAM Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Vural’ın açılış konuşmasıyla başladı. Vural, Cumhurbaşkanlığı sisteminin değişmesinden sonra Kürt meselesinin son yıllarda bir cendereye döndüğünü, yeni anayasa tartışmalarının da yeni bir cendere yarattığını ifade etti. Türkiye’nin çağ dışı bir rejime gitmeye meyilli bir gidişatta olduğuna dikkat çeken Vural, CHP’ye büyük görevlerin düştüğünü ve Sayın Özel’i bu kapsamda dinleyeceklerini belirtti. Mehmet Vural, sözlerine şöyle devam etti: ‘’CHP, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla var olan bir siyasi parti. Devletin kuruluşunda CHP’nin ana rolü vardır. Dolayısıyla Kürt meselesinde de CHP’nin olumsuz bir rolü vardır; bir nevi meselenin müsebbibidir. Bu böyle devam eder mi etmez mi bilmiyoruz. Biz böyle devam etmemesini temenni ediyoruz. CHP bu bölgede geçmişte milletvekilleri çıkarmıştı, belediye başkanları çıkarmıştı… Şimdi oyları %1’e, %2’ye düşmüşse bunun nedenlerini düşünmek lazım. Kürtlerle en azından asgari noktalarda buluşabilmeleri lazım. Bugün HDP’nin kapatılması tartışmaları da var. HDP’yi kapatırlarsa Kürtlerin oyunun AKP’ye veya Millet İttifakı’na gideceğini zannetmiyorum. Neticede milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasında CHP’nin rolü var. Rojava’ya askeri müdahalede CHP’nin rolü var. Irak’ta bir Kürt oluşumu var, CHP’nin onu tanımayla ilgili bir girişimi bile yok. Biz bunları dosdoğru söylemek mecburiyetindeyiz. Özgür Bey’in cevaplarını da almak isteriz.’’

Özeleştiri Vermekten Çekinmemeliyiz

Mehmet Vural’ın açılış konuşmasının ardından söz alan Özgür Özel, tüm soruları cevaplamak üzere toplantıya katıldığını belirterek sözlerine şöyle devam etti: ‘Elbette bu işin bir tarafının özeleştiri olması gerektiği de açıktır. Ve elbette köklü siyasi yapı olmakla, kurucu irade olmakla övünenlerin geçmişten bugüne partisinin bagajı varsa onu da taşımaktan veya bu bagajların eleştirilmesine hoşgörü göstermekten, bu konularda zamanı geldiğinde samimi özeleştiri vermekten çekinmemeleri gerekir.

Bazılarını Gül, Bazılarını Diken Görüyorlar

Özel, Son günlerde gündemi meşgul eden ‘İnsan Hakları Eylem Plânı’ üzerine şunları ifade etti: ‘’20 yıl sonra yine bir reform! Asliye ceza mahkemelerinin itirazını yine asliye ceza mahkemesine yapma işini kendileri getirdi, dünya kadar hukukçu eleştirdi. Dün diyor ki bu çok yanlış bir şeydir, bunu kaldırıyoruz, müjdeler olsun! Kendi getirdikleri yasaları birkaç sene sonra kaldırıyorlar, bunun da adı reform oluyor. Tüylerim diken diken olarak izledim. Özellikle o ‘diken’ lafını görünce… Elbette diyor, çiçeklere su vereceğiz ama hepsine vermeyeceğiz. Gülü sulayacağız, dikene su vermek zulümdür diyor. İnsan hakları eylem plânı açıklarken bile insan haklarında gerçekleşecek ileriye adımın bazıları için gerçekleşeceğini, bazıları için gerçeklemeyeceğini söylüyor. Bazılarını gül gördüğünü, bazılarını diken gördüğünü ifade eden bir yaklaşım…

Paydaşı Olmak İstemediğimiz Bir Siyasi Tablo Var

Herkesin yükünün ve sorumluluğunun ağır olduğunu öneren Özel, ana muhalefet partisi olarak kendilerine düşen sorumluluğu açıkladı: ‘’Türkiye, bugün, hiçbirimizin paydaşı olmak istemediği bir siyasi tabloyla, bir hukuk düzeniyle, bir adaletsizlik sistemiyle karşı karşıya. Hepimizin yükü ağır, hepimizin sorumluluğu ağır… Ana muhalefet partisi olarak bizim de yükümüzün ağır olduğu gibi, sorumluluğumuzun da bu tabloya gelinmesinde olduğunu elbette kabul ediyorum. Meseleye şöyle bakıyorum; hep Hitler eleştirilir ama Weimar anayasasına sahip çıkamayan Alman sosyal demokratlar da çok eleştirilir. Hitler’in yaptıklarına yol açılırken… Hep o korkuyla yaşıyorum ve kötüye giden her şeyde, ‘ülkeye faşizm gelirken siz ana muhalefet partisindeydiniz ve etkili bir pozisyondaydınız’ yükünün altında ezilerek bir siyasi sürecin sonlanmasından korkarım. Ben böyle hissediyorum ve böyle hisseden çok arkadaşımla birlikte kararlı bir mücadele yürütüyoruz. Yarınlar için karamsar değil, umutlu olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Olası Fezlekelere Tavrımız Ortada

Özel, 2016 yılında milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması konusuna değinerek bugün gündemde olan fezlekelerle ilgili şunları söyledi: ‘’Milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması süreci yaşandı. Cumhuriyet Halk Partisi açısından bu sürece gelirken şöyle bir gerçeklik vardı; ben milletvekili olurken de dokunulmazlığım kaldırılsın diye dilekçe vererek milletvekili oldum. Bunu yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi yapar. Milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması/sınırlanması temel siyasi argümanıdır. ‘Dokunulmazlıkları kaldıracağız’ dediklerinde, daha önce defalarca hodri meydan çekilmişti bu konuda karşılıklı, sayın genel başkan da dönüp ‘anayasaya aykırı ama kabul ediyorum, kaldırsınlar dokunulmazlığımı’ dediği bir cümlesi var. Ak Parti’nin ve MHP’nin toplamlarının referanduma yetmediğini biliyoruz. Bu süreçte 12-13 tane arkadaşımızın ‘illerimize gidemeyiz, bizim yaptığımız yerde CHP siyaseti sizinki kadar kolay değil, mutlaka evet oyu vermeliyiz’ yaklaşımlarını ifade edeyim… Ve oylama sonucuna baktığımızda da Cumhuriyet Halk Partisi’nin 122 vekilinin hayır oyu verdiğini ama daha sonra evet oyu verenlerin bunu başkalarının üzerine yıktığı gerçeğini de burada paylaşmama izin verin. O süreçle ilgili şöyle bir gerçek var; Türkiye’de o dönem normal şartlar yoktu. Bir yargı bağımsızlığı yoktu. Mahkemeler önlerindeki dosyalara tarafsızca bakmıyordu. Yani sayın genel başkanın ‘kaldır benim dokunulmazlığımı da kendi dokunulmazlığını da’ dediği siyasi argümanını koyduğu şartlarla, Türkiye’nin yargısını getirildiği şartlar farklıydı. Bugün gelinen noktada sayın genel başkanının olası fezlekelerle ilgili tavrı ortada. Diyor ki Türkiye’de yargı bağımsızlığı olmaksızın ne konuşuyorsunuz? Ama yine de dokunulmazlık üzerinden gelen eleştirilerde payımıza düşen kısmı bir bütün olarak reddetmediğimizi ifade edeyim.

OHAL’i Yasalara Zerk Eden Bir Paketle Karşılaştık

Özel, sözlerine 15 Temmuz darbesinden sonra oluşturulan OHAL’le devam etti: ‘’OHAL’in olağanlaştırıldığı bir dünya kadar yasa, yani OHAL kalkarken OHAL’i yasaların içine zerk eden bir paketle karşılaştığımızı bilelim. Eskiden bir partisi olmayan tarafsız bir cumhurbaşkanı için, sembolik bir cumhurbaşkanı için verilmiş TCK 299 Cumhurbaşkanına hakaret maddesi düzenlemiş. Bugünkü cumhurbaşkanı 27 bin dava açmış. Abdullah Gül’ün 40 katı. Süleyman Demirel’in 130 katı. Ahmet Necdet Sezer’in 170 katı dava açmış. 27 bin davadan 9 bini tamamlanmış, ceza verilmiş insanlara. Devam eden dünya kadar dava var. Partisi olmayan bir cumhurbaşkanına birinin aleni küfretmesi, hakaret etmesi durumu için düzenlenmiş bir madde. Günde 5 kez canlı yayında siyasi rakiplerine en ağır eleştirileri, ithamları, küfürleri, iftiraları atan birisine cevap verdiğinizde siyasi rakiplerine, onun paylaşımının altına yorum yapan bir gence, onu haberleştiren bir gazeteciye, onu tenkit eden bir köşe yazarına uygulanabiliyor. Tek adam rejiminin mutlakıyetini arttırmak için bir dönem OHAL’i kullandılar bunun için, araçsallaştırdılar. Bir dönem de aldılar o maddeleri TCK’nın içine gömdüler. Hâlâ hepimiz bunlarla boğuşur ve uğraşır durumdayız.

Diyarbakır Annelerine de, Cumartesi Annelerine de Birlikte Kulak Verelim

Sezgin Tanrıkulu ile ‘Diyarbakır Annelerini’ ziyaret ettiğini açıklayan Özel, esas bölücülüğün yas tutmada ayrım yapmakta olduğunu şu sözlerle ifade etti: ‘’Silahlı terör eylemlerini bir yöntem olarak belirlemiş bir örgüt ve yıllardır süren bir terörle mücadele… Kaybedilen 40 bin can, ağlayan analar var. Çok açıklıkla söyleyeyim; bugün terörün varlığı, şiddetin varlığı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin güvenlikçi politikaları, faşizme varan baskıları, ‘faşizm’ olarak adını rahatlıkla koyabileceğimiz bu düzen nedeniyle toplumun bir kısmında şiddetin varlığını meşrulaştıran bir bahaneye dönüşüyor. Şiddetin ve terörün varlığı, bugün ülkeyi kendinden hiç hesap sorulmadan yönetmek isteyenlerin işine geliyor. Burada alınabilecek her inisiyatifin, ortaya koyulabilecek her önleyici, her caydırıcı, her engelleyici tavrın çok kıymetli olduğunu değerlendiriyorum. Bugün Sezgin Tanrıkulu ile birlikte, birilerinin arkasına hizalanmak için falan değil, ‘Diyarbakır Annelerinin’ çadırına gittik. Annelerin gözünün içinde bambaşka bir şey vardı. ‘İyi ki geldiniz, herkes gelsin, evlatlarımıza kavuşalım başka bir şey istemiyoruz’ dediler. Ama orayı provoke etmeye çalışan, yönlendirmeye çalışanlar da vardı. Biz orada şunu söyledik; Cumartesi Annelerine de, Diyarbakır Annelerine de birlikte kulak veren, birlikte üzülen, onlarla birlikte mücadele eden bir anlayış gerçekleşirse bu ülkede bir şeyler değişir. Abdullah Tayyip Olçok’la Berkin Elvan’a aynı anda üzülebilen, ağlayabilen, onların yasını birlikte tutabilen bir ülke olabilmemiz gerekir. Bu ülkede birileri sırf Abdullah Tayyip Olçok’a, birileri sırf Berkin Elvan’a ağlayacaksa… Bu ülkede her şey kutuplaştı, her şey ayrıştı ve herkes kendi pozisyonuna göre yas tutar, tepki gösterir, davranır hale geldiği için bu ülke esas burada bölündü. Herkesi bölücükle suçluyorlar, herkesi terörist olmakla suçluyorlar… Esas bölünme ve esas topluma yaşatılan onarılmaz terör bu. Bu konuda hepimizin üzerine sorumluluklar düşüyor. Yaklaşık 3 saat süren toplantı, DİTAM Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Vural’ın kapanış konuşmasıyla sonlandırıldı.

İlgili Yazılar

en_GBEnglish (UK)