Tigris Diyalogları kapsamında “Kürt Meselesinin Çözümünde Ortaklaşmak” başlığında düzenlenen toplantıda Kürt meselesinin çözümüne dair siyasetin, devletin, Kürtlerin ve muhalefetin bakış açıları konuşuldu.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nda (DTSO) yapılan toplantıya sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, araştırmacıları, akademisyenler, siyasetçiler, aktivistler ve gazeteciler katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan DİTAM Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Azizoğlu, Devlet Bahçeli’nin açıklamasının, Abdullah Öcalan’ın mektubunun ve sonrasında yaşananların Kürt meselesi konusunda herkese yeni şeyler söyleme fırsatı verdiğini belirtti. Azizoğlu, “Artık Kürt sorununun neden çözülmesi gerektiğinin konuşulduğu kadar, nasıl ve neler yapılmasıyla da ilgili her kesimin daha net görüşlerinin olması gerekiyor. Devletin, Kürtlerin ve muhalefetin çözüm için farklı gerekçeleri var. Bu gerekçeler ve çözüm yöntemleri birbirine ne kadar yakın, bugün bunları ve siyasetin çözümden ne anladığını konuşacağız. Kürt meselesinde çözümsüzlük, 100 yıldır sadece Kürtlere değil bütün Türkiye’ye kaybettiriyor” dedi.

DİTAM Başkan Yardımcısı Sedat Yurtdaş’ın moderatörlüğünü yaptığı toplantının 1. oturumunda DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, Prof. Dr. Mümtazer Türköne, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Prof. Dr. Mesut Yeğen konuştu.
Çandar: ‘Halkı, kamuoyunu hazırlamadık’
Cengiz Çandar, “PKK, Öcalan’ın yaptığı silah bırakma çağrısını havada bırakmaz. Kürt siyasi hareketi ya da ilişkili olan herkes, bizler önemli bir zaaf ortaya koyduk. Sanki çözüm süreci başlıyormuş algısını besleyici tavırlarda ve beyanlarda bulunuldu. Bu kavramlarla oluşturulmuş bir kamuoyu var ve o yüzden de açıklama şaşkınlık yarattı. Halkı, kamuoyunu hazırlamadık. İşin başından beri yapılmak istenen ve varılacak yer, bir çözüm süreci değildir. Bu ayrı bir dönem. Tarihi bir dönemdeyiz. Çok hassas, kaygı dolu bir süreçteyiz. Raydan çıkabilir mi? Çıkabilir. Fakat şu anda hareket haline girmiş bir süreç var. Ne Öcalan’ın çağrısı ne ona cevap ne Bahçeli’nin ne Erdoğan’ın tepkileri ne de Selahattin Demirtaş’ın önemli ve değerli tepkisi, çözüm sürecine giden yolun başlangıç noktasında bulunduğumuzu ifade ediyor. Buradan yol alırsak çözüm süreci ondan sonra başlayabilir.”
Türküne: ‘Bu diyalog jeopolitik şartların kader gibi bize dayatmasının eseri’
Prof. Dr. Mümtazer Türküne PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrının muhatabının Türkler olduğunu ifade ederek şu noktalara vurgu yaptı: “Metinde Türklerin ve Kürtlerin kader birliğine atıf var. Bahçeli ile Öcalan arasındaki diyalog tamamıyla jeopolitik şartların, mecburiyetlerin, reel politiğin, coğrafyanın bir kader gibi bize dayatmasının eseri. Bundan kimsenin kaçışı yok. Geleceğe mutlaka nesnel bakmanız gerekiyor. Çünkü yepyeni bir çağa başlıyoruz. Bu süreç doğrudan doğruya Kürtlerden önce Türkiye’nin genel hukuk devleti temel haklar ve demokrasi standartlarını yükseltmeye aday bir süreç. Türkiye’nin 200 yıllık tarihinde, Tanzimat Fermanı, Kânûn-ı Esâsî’ye, 1946’da çok Partili hayata geçiş. Bunların hepsi bu ülkenin kendi iç dinamikleriyle olmadı. Mutlaka jeopolitik şartların, dış ilişkilerin, uluslararası dengelerini zorlamasıyla gerçekleşti. Bugün de benzer şey oluyor ve bunun neticesinde ortaya çıkacak olan da hayallerimizin, umutlarımızın ve beklentilerimizin çok ötesinde bir şey.”
Tanrıkulu: ‘Bu sorulara cevap siyaset kurumudur’
Sezgin Tanrıkulu, son dönemde yaşanan gelişmelerle ilgili bölge halkının duygusunu ve ruh halini yakından bildiğini belriterek şu noktalara vurgu yaptı: İnsanların barış isteği var. Silahın, çatışmanın bir daha gündeme gelmemesi isteği var. Ama aynı zamanda da ‘ne olacak?’ ‘Ne oldu?’ diye haklı sorular var. Bu sorulara cevap, siyaset kurumudur. Bunu inşa etmemiz lazım. Türkiye’de Kürt meselesinde silahın, şiddetin yöntem olarak kullanılmayacağının ifade edilmesi bile, tek başında çok değerli ve önemli bir şeydir. Bu, meselenin silahsız ve şiddetsiz çözümü için bize bir fırsat veriyor. Böylece Türkiye’de Kürtler bakımından sivil siyasetin, sivil toplumun, sivil kurumların siyaset yapmasının önü ciddi bir biçimde açılacaktır. Biz ne yapacağız? Geçmiş dönemden bu döneme kalan bir iklim var. Bu konuda önemli bir çerçeve yasa çalışmamız var. Muhtemelen tutum alarak çerçeveyi de daha da ileriye taşıyacağız. Bir siyasi refleks içerisinde olacağız. Parlamentoda bu süreç, doğru idare edebilirse yol alabileceğimize ve sonuçta sizin bu duygu halinizin de yavaş yavaş dönüşebileceğine inanıyorum.”
Yeğen: ‘İhtiyacımız olan şey?’ bundan sonra ne yapacağız toplantıları?’
Prof. Dr. Mesut Yeğen, Kürt meselesinin çözümü konusunda yaşananları birkaç soru etrafında anlatmaya çalışacağını belirtti: “Bu sürecin içerisine niye düştük, bundan sonra ne olabilir, Kürtler ne yapmalı? sorularıyla bu gidişatı anlamayı düşünüyorum. Hepimiz için sürpriz olan durumun temel hazırlayıcısı esas olarak Hamas saldırısı ardından İran’ın Ortadoğu’daki direniş ekseninin İsrail tarafından çökertilmesi oldu. Şimdi direniş ekseninin çökmesi Türkiye için ne anlama geliyor? Türkiye, Kürt meselesini İran olmadan kontrol etmeye çalışırsa da bunun Kürtlerle büyük ölçekli bir çatışma yaratabileceği ihtimalini gördü ve bunun önüne geçmek istedi. Devlet, bekayı bu kez barışta gördüğü için barış ya da silahsızlanma ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla niye bu oldu sorusuna cevabın bu. buradan sonra ne olabilir ? Ama bu kapanışı bir yeni bir şeye, bir başlangıca çevirmek gerekiyor. Orada da çok büyük bir riskle karşılaşıyoruz. O itibarla da galiba ihtiyacımız olan şey, bundan sonra ne yapacağız? Silahlı mücadele dönemi bitiyor, siyasetin dönemi açılıyor. Ama orada sanki iyi bir yerde değiliz . Yani daha iyi bir yere gelmek için çok konuşmak çok çalışmak gerekecek.”

DİTAM Başkan Yardımcısı Ahmet Özmen’in moderatörlüğünü yaptığı toplantının 2. oturumunda Deva Partisi Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Prof. Dr. Mehmet Altan ve Kürt Araştırmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu konuştu.
Ekmen: ‘Toplumda bu şeyin olabileceğine dair umudu beslemek lazım’
Mehmet Emin Ekmen, konuşmasında “Hala işin başındayız. Bu süreci yürütmek için yola çıkanlara destek olmamız gerekir. 10 yıl aradan sonra böyle bir yola girildiyse öncelikle teşvik etmek, cesaretlendirmek lazım. Toplumda bu şeyin olabileceğine dair umudu beslemek lazım. Türkiye’de devletin resmi kayıtlarında, kamuya açık kaynaklarda ya da örgütün beyanlarına göre denemiş olduğu en az 13 denemenin ardından gelen bir tecrübe var. Bu süreç, bu 13 girişimin herhangi birine benzemiyor. Bununla birlikte Güney Afrika’dan Filipinlilere, İspanya’dan, İrlanda’ya, Kolombiya’ya bildiğimiz örnekleri de benzemiyor. Geçmişteki tecrübelerin hem devlet hem örgüt hem de bütün kesimler üzerinde yarattığı stres ve güvensizlik var. Önceki deneyimlerden ders alındığını söylüyorum. Bu meselenin toplumsallaşmasının büyük bir önemi var. Toplumun bütün kesimlerinden, özellikle itiraz edenlerin, mesafeli yaklaşanların bir şekilde parçası olmadığı bir sürecin başarılı olma ihtimali yok. Türkiye’de siyasi, toplumsal zemin bu meseleleri konuşarak çözme açısından büyük fırsatlar içeriyor. Yeter ki biz, özgüvenle pozitif bir yönden ve bu sürecin kime yanacağına bakmadan Türkiye için, toplumsal için yaratacağı sonuçlara odaklanarak, odaklanarak gidelim.” noktalarını vurguladı.
Altan: ‘Herkesin desteklediği ama tereddütlerin de o destekle beraber atbaşı gittiği bir süreç var’
Prof. Dr. Mehmet Altan ise “Silahların bırakılması çok önemli ve bunun bir daha geri dönmemek üzere nihai hale gelmesini istiyoruz. Türkiye’de barış, silahların bırakılmasını, bundan sonra nihai olarak da bir demokratikleşmeyi, başta bölge olmak üzere herkesin desteklediği ama tereddütlerin de o destekle beraber atbaşı gittiği bir süreç var. Türkiye mesellerini çözmüyor ama meseleler sonunda Türkiye’yi çözüyor. Orta Doğu’daki değişimler, Türkiye’nin inanmadığı, istemediği, mesele yapmadığı adımları attıracak. O anlamda ben de umutluyum. Yapay zekaya, ‘Türkiye’de Kürt sorunu nasıl çözülüyor?’ diye sordum. Yapay Zeka, ‘Kürt sorunun çözümü çok boyutlu bir yaklaşım gerektirir.’ Ve ‘Sorunun çözüm için siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik ve hukuki alanlarda atılacak adımlar büyük önem taşıyor. Kürt sorununun temelinde demokratik hak ve özgürlüklerin yetersizliği yatar’ diyor. Bu süreci daha ciddi, önemli hale getireceksek yapılması gereken şey, bu yapay zekanın çözüm önerilerini esas haline getirip peşini bırakmamak” olduğunu belirtti.
Ruhavioğlu: ‘Süreçle ilgili Türk ve Kürt kamuoyunun ilginç bir kanaat ortaklığı var’
Reha Ruhavioğlu da “Öcalan’ın yaptığı açıklama ile başka bir eşiğe geçtiğimizi söyleyebiliriz. Bu süreç bir karmaşa halinde yürüyor. Bir elinle kayyum atıyorsun, öbür elinle silahsızlanma görüşmeleri yapıyorsun vesaire. Bu sebeple süreç, belki de tarihimizde toplumsal desteği, Kürtler tarafından da en düşük olan süreç olarak başladı. Silahsızlanma eşiğiyle birlikte Kürtlerin sürece desteğinin arttığını söyleyebiliriz. Türklerde de bir merak artışı var. Çünkü silah bırakılıyor artık. Kürtlerde ise henüz umut, heyecan, ilgi gibi duyguları yükseldiğini de söyleyemeyiz. Bu sürecin neden başladığı ve kimin için ne yönünde nasıl bittiğiyle ilgili Türk ve Kürt kamuoyunun ilginç bir kanaat ortaklığı var. Türkler için ne kadar iyi gidiyor ya da Kürtler için ne kadar iyi gidiyor diye sorduğunuzda Türklerle, Kürtlerin cevapları çok değişmiyor. Çağrıyla birlikte Öcalan, PKK’nin silahlı mücadelesinin meşruiyetin kendi eliyle ortadan kaldırdı. Kürtlerin Türkiye satındaki bütün meseleleri, sivil siyasetin omuzlarına yıkılıyor. Bu süreçte henüz çok görmezsek de Kürtlerin taleplerinin Türkler tarafından algılanma biçimlerinin değiştiğini göreceğiz. CHP tabanını memnun etmeyen, ikna etmeyen, dahil etmeyen bir sürecin silahsızlanmayla başarılması mümkün. CHP’nin kendisinin ve tabanını sürecin içinde de destekleyici olarak tutmaya devam etmek için CHP’nin kendisine çok iş düşüyor.”
Oturumlar, katılımcılarının soru ve katkılarıyla ve sorulara verilen cevaplarla tamamlandı. Toplantı, DİTAM YK Başkanı Mesut Azizoğlu’nun kapanış konuşması ile sona erdi.
Toplantı konuşmalarını, Youtube Kanalımızdan izleyebilirsiniz
